8 Ağustos 2009 Cumartesi

ÇDP İtiraz dilekçesi taslağı

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI’NA

İSTANBUL


Kurumunuza bağlı İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı Şehir Planlama Müdürlüğü tarafından hazırlanan 13.02.2009 tarihinde İsatanbul Büyükşehir Belediyesi Belediye Meclisi’nce kabul edilen 17.07.2009 tarihinde askıya çıkarılan 1/100000 Ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planına ilişkin değerlendirmemiz sonucunda; aşağıda, yasadışılığı ve sakıncaları ayrı ayrı ele alınarak değerlendirilmiş olan 1/100.000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’na itiraz ediyor ve itirazlarımız doğrultusunda gerekli değişikliklerin yapılmasını talep ediyoruz.
İstanbul Çevre Düzeni Plan Açıklama Raporu’nda Planlamaya yön veren ilkeler olarak:
• “Ekonomi-ekoloji çatışmasına toplumsal boyutun da katılarak, sürdürülebilirlik açısından dengenin kurulabilmesi için nüfus artış hızını düşürmek ve doğal eşikler göz önünde bulundurularak nüfusu sınırlı bir büyüklükte tutmak,
• Başta turizm olmak üzere tarihi değerlere ve sanatsal etkinliklere dayalı kültürel faaliyetleri; uluslararası diplomasiye, kongre ve turizme yönelik dış bağlantıları; finans hareketlerine açık ve nitelikli hizmet sunumuna yönelik girişimleri; eğitim ve ileri teknoloji atılımlarını İstanbul için öncelikli işlevler olarak öngörmek,
• Tanımlanan vizyon bileşenleri dışında kalan faaliyetlerden İstanbul’u olabildiğince arındırmak; başta sanayi olmak üzere diğer sektörlerde de ekonomik verimliliğini kaybeden, olumsuz dış ekonomiler oluşturan ve toplumsal maliyetleri arttıran, çevre kirliliğine neden olan ve kentsel hizmetler ile toplumsal yaşam üzerinde baskı oluşturan tesis ve faaliyetleri karşılaştırmalı avantajlar sağlayan alternatif düzenli yerleşimlere yönlendirmektir.”
açıklanmaktadır. Bu ilkeler doğrultusunda planlama sürecinin işlediği iddia edilmektedir. Ancak bu ilkeler kentin halihazırdaki durumu, bu durumu yaşayan kentliler gözetilmeden belirlenmiştir. Aynı zamanda plan çeşitli kararlarıyla ilkelerle çelişen kararlar içermektedir. Şöyle ki bir yandan ekolojik değerlerin korunduğu, afet risklerinin azaltılıdığı iddia edilirken diğer taraftan afet riski açısından yüksek riskli alanlar (Silivri ve yakın çevresi) yapılaşmaya açılmış; diğer taraftan ekolojik değerleri, su havzalarını, havza koruma kuşaklarını koruduğu iddia edilen plan içerisinde Özellikle Büyükçekmece ve Küçükçekmece İlçelerinin arasında Kuzeyde Hadımköy yeni bir kentsel merkez olarak tanımlanmıştır. Bu alanda yerleşime açılan yeni alanlar ve getirilen yeni işlevler su havzalarının sürdürülebilirliğini tehtid edecek biçimde konumlandırılmıştır. Bir yandan Kıyıları ve doğal değerleri koruduğu iddia edilen bir yaklaşımla yaşadığımız yer (Küçükçekmece Fatih Mahallesi İç-Dış Kumsal Bölgesi) günübirlik turizm alanı ilan edilmekte diğer taraftan henüz yapı yoğunluğu açısından su havzalarını tehtid düzeyi alt seviyede olan ve gelişmesi kontrol altında tutulması gereken alanlar yerleşime açılmaktadır. Özellikle Sazlıdere Barajının güneyinde bu durum iyice ortaya çaıkmaktadır. Söz konusu alanda yakın mesafeli koruma kuşağı bile gözardı edilerek yerleşime açılmıştır.
Planlamanın kentin ekolojik değerlerini gözardı eden bir başka yaklaşımı da kentsel gelişmenin özellikle Batıya kaydırıldığı alanlardan izlenebilir. Bu alanlarda bir kısmında tarımsal faaliyet süren alanlar yerleşime açılmıştır. Bu durum plan açıklama raporunda “batıdaki yeni gelişme alanlarında mutlak korunması gerekli tarım topraklarının sınırlı kullanılması söz konusu olmuştur. (sayfa:617) ” biçiminde açıklanmaya hatta savunulmaya çalışılmıştır. Bir diğer çelişkili yaklaşım da Küçükçekmece Gölü kuzeyinde olduğu gibi İstanbul genelinde yerleşime açılan alanların kentin kuzeyinde yoğunlaşmasıdır.
Yukarıda alıntı yapılan ilkeler doğrultusunda plan değerlendirildiğinde ekolojik-Ekonomik sürdürlebilirliğin sağlanmadığı görülmektedir. Bu durumda plan öncelikli olarak “Küresel sermaye hareketlerine göre şekillenmiş ve bu hareketler için engel olarak görülen olumlu-olumsuz bütün yönlerin üçüncü maddede açıklandığı gibi İstanbul’dan uzaklaştırıldığı” şeklinde özetleyebileceğimiz bir yaklaşıma sahiptir. Görüleceği üzere, İstanbul planlamasının temel hedefi kentli değil, yatırımcıdır.
İstanbul planlamasının temel hedefi, öncelikte, “İnsanca yaşanabilecek bir kent yaratabilmek” olmalıdır. Bu önemlidir. Çünkü, iki hedef arasındaki öncelik farkı, ortaya çıkacak plan kararlarının da belirleyicisi olacaktır. Şu anda ortaya çıkan plan, kenti her ne pahasına olursa olsun pazarlamak, yerli ve yabancı sermayenin hizmetine ve kullanımına sunmak hedefinin damgasını taşımaktadır. Bu planla kent bir yatırım alanına dönüştürülmüştür. Bu işlem sırasında kentteki sosyal değerler plan yaklaşımı içerisinde yalnızca çekilmesi hedeflenen sermaye gruplarının ihityaçlarına uyum göstermesi amaçlanarak dikkate alınmış, bu doğrultudas kentin gelişimi bile hedeflenmemiş, kentte işsizlik oranları ortadayken, dışardan gelecek “üst düzey işgücünün” talepleri bile dikkate alınmıştır. Henüz kentte yaşamayan, yaşayacağı varsayılan insanların ihtiyaçlarını düşünen plan burada uzun yıllardan beri yaşayan, komşuluk oluşturan kişisel ve toplumsal tarihe sahip olan bizleri yoksaymıştır. Plan mevcut haliyle kenti küresel sermaye akışları için açık serbest bölge haline getirmekte, kentte yaşayanlar içinse sınırlanma, engellenme, “gerekirse tasfiye” öngörmektedir.
Yerleşim alanımızın yakınlarında Avcılar alt merkez olarak tanımlanırken Esenyurt-Beylikdüzü ikinci derece merkez olarak tanımlanmış, Hadımköy ise ad konulmadan merkez fonksiyonlarıyla donatılmıştır. Bu durumda kaybedilmiş gözüyle bakılan Küçükçekmece Gölü’ne Büyükçekmece Gölü ve Sazlıdere Baraj Gölü’nün eklenmesinden başka sonuçla karşılaşmamız mümkün olmayacaktır. Küçükçekmece Gölü için koruma kuşakları geliştirilmemesi, gölün sulak alan olarak geri kazanılması iddiasından vazgeçildiğinin bir başka ispatıdır. Göldeki kirliliğin sebepleri ve tarihi mahallemizin tarihi ile karşılaştırmalı olarak incelendiğinde gölün kaybınının nedenleri daha iyi anlaşılacaktır. Plan Küçükçekmece Gölünün korunması ve yeniden kazanılması yaklaşımına sahip değilken, diğer taraftan kıyıların kazanılması adına bizlerin yaşadığımız alanlar boşaltılmaya çalışılmaktadır. Bu alanlar korunmayaca, geri kazanılmayacaksa bizler burdan uzaklaştırıldığımızda buralarda ne tür işlevlerin kimler için geliştirileceği tarafımızdan anlaşılmamıştır.
Yukarıda saydığımız taleplerimiz doğrultusunda İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda, Plan uygulama Hükümlerinde gerekli değişikliklerin yapılmasını, tamamı günübirlik turizm alanında gösterilen İç-Dış Kumsal Bölgesi için alandaki konutların tamamının yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesine sahip olduğu da dikkate alınarak müktesep haklarımızı da koruyacak bir yaklaşımla, konut-turizm fonksiyonu dengesinin yeniden düzenlenmesini, konutlarımızın yenilenmesi ve güçlendirilmesini sağlayacak plan kararlarının geliştirilmesini talep ediyorum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder